O’na Dair Alıntılar

Hz. Abdülbaha'nın dinler tarihinde benzeri olmayan özel bir makamı vardır. Bahai Dini'nin İlahi Elçisi
Hz. Bahaullah'ın ve Hz. Abdülbaha'nın vefatından sonra Bahai Yazıları'nı yorumlama yetkisine sahip olan Hz. Şevki Efendi'nin aşağıdaki alıntıları, bu eşsiz makamı anlayıp takdir etmeye yardımcı olacaktır.

O’na Dair Alintilar

 

 

 

 

Hz. Bahaullah'a ait alıntılar

Huzurumun okyanusu çekildiği ve Vahyimin Kitabı son bulduğu zaman, yüzünüzü Allah’ın irade buyurduğu, bu Ezeli Kök’ten filizlenen Kimse’ye çevirin.

Mistik Güvercin Övgü Mabedi’nden uçup gittiğinde ve çok uzaklardaki hedefini, gizli yuvasını arayıp bulduğunda, Kitap’ta anlamadığınız her şeyi bu güçlü Ağaç’ın dalı olan Kimse’ye sorun.

Biz Seni insanlık için bir sığınak, gökte ve yerde olanlar için bir kalkan, Eşsiz ve Her Şeyi Bilen Allah’a inanan herkes için bir kale yaptık. Tanrı onları Senin vasıtanla korusun, Senin vasıtanla zenginleştirip desteklesin, yaratılmış olan her şeye servet kaynağı, bütün insanlığa bir ihsan okyanusu ve tüm halklara bir rahmet pınarı olacak olanı Sana ilham etsin.

Hz. Şevki Efendi'ye ait alıntılar

O, ilk başta ve her şeyden önce, Hz. Bahaullah’ın emsalsiz ve her şeyi kapsayan Misakının Merkezi ve Ekseni’dir, en büyük Eseri’dir, Işığının lekesiz Aynası’dır, öğretilerinin kusursuz Örneği’dir, Sözlerinin yanılmaz Yorumcusu’dur, tüm Bahai ideallerinin somut halidir, tüm Bahai erdemlerinin canlı örneğidir, Ezeli Kök’ten çıkmış olan En Yüce Dal’dır, Allah’ın Kanunu’nun Dalı’dır; “tüm adların çevresini tavaf ettikleri” Varlık’tır, İnsanlığın Birliğinin Kaynağı, En Büyük Barış’ın Bayraktarı, bu en kutsal Devrin Merkez Küresi’nin Ay’ıdır ve her zaman için de böyle görülmelidir. İma edilen unvanlar ve lakaplar, en gerçek, en üstün ve en makbul ifadelerini ancak şu büyülü isimde bulur: “Abdülbaha.” O, bütün bu sıfatlandırmaların üzerinde ve ötesinde, Hz. Bahaullah’ın bizzat adlandırmayı seçtiği şekliyle “Allah’ın Sırrı”dır. Bu tabir bizlere hiçbir surette O’nu Peygamberlik makamında görme hakkını vermezken, insan doğasının emsalsiz özellikleriyle insanüstü bir bilgi ve mükemmelliğin Hz. Abdülbaha’nın şahsında bir araya geldiğine ve birbiriyle olağanüstü bir uyum oluşturduğuna işaret eder.

Hz. Abdülbaha’nın bir Tanrı Mazharı olmadığı ve ışığını, ilhamını ve gücünü doğrudan Bahai Dini’nin Baş Kaynağından aldığı; Hz. Bahaullah’ın ihtişamının ışıklarını tertemiz ve mükemmel bir Ayna misali yansıtsa da Peygamberlik nişanı olan her şeye nüfuz edici ve özel bir nitelik olan o hakikati miras olarak taşımadığı; sözleri Hz. Bahaullah’ın sözleri kadar geçerli olmakla beraber makamca eşdeğer olmadığı…

O sevecen ve yanılmaz Babanın O’na verdiği o eşsiz Sırrullah (Allah’ın Sırrı) sıfatı, aslında insan olduğu ve makamı Hz. Bahaullah ile Hz. Bab’ın makamlarından temelden ve kökten farklı bulunduğu halde, O’nun Emrinin mükemmel Örneği olmayı, insanüstü bilgi sahibi bulunmayı ve O’nun ışığını yansıtan lekesiz ayna olmayı haketmiş bir Kimse için ne kadar isabetliydi!

Hz. Abdülbaha’nın bir Tanrı Mazharı olmadığı, Babası’nın halefi olsa da makamının O’nunla benzeşmediği, Hz. Bab ve Hz. Bahaullah’tan başka hiç kimsenin tam bin yıl geçmeden böyle bir makam iddiasında bulunamayacağı, İnancımızın Kurucusu ve O’nun öğretilerinin Yorumcusu tarafından ifade edilmiş özel beyanlarda bulunan hakikatlerdir.

Kendi sevgili Oğlu, gözünün bebeği, yeryüzündeki vekili, iktidarının Yürütücüsü, Misakının Ekseni, sürüsünün Çobanı, Dininin Örneği, kemalâtının Mazharı, Vahyinin Sırrı, fikrinin Yorumcusu, Dünya Düzeninin Mimarı, En Büyük Barışının Bayraktarı, yanılmaz kılavuzluğunun Odak Noktası, tek kelimeyle dinler tarihinde eşi emsali bulunmayan bir makamın sahibi; uyanık, korkusuz ve onun [Bahai Dini’nin] sınırlarını genişletmeye, ününü yaymaya, menfaatlerini korumaya ve maksadını gerçekleştirmeye azimli olarak ona bekçilik ediyordu.